Yüz güldüren sektör

 

Hiç şüphesiz son elli yılın dünya piyasalardaki en sempatik ve yüzleri güldüren sektörü turizmdi.

Dünyanın her köşesinde sayısız toplantılarda, her ülkenin siyasilerinin beyanatlarında, kurumsal otoritelerin raporlarında, akademik araştırmaların kalın dosyalarında;  

-Turizm; toplumlar arası dostluk köprüsüdür,

- Turizm; yerel kalkınmanın motorudur,

- turizm; gençlerin dünya ile entegrasyonudur,

- turizm doğa bilincini artırır gibi tatlı ve kulağa hoş gelen sözler söylene söylene, yazıla yazıla 2019 yılında bu düşüncelerin hiç birinin  tam olarak artık doğru olmadığı inancının çok yoğun bir şekilde Batı Medya’sı tarafından işlendiğini görüyoruz .

Piyasalar şaşkın, turistler mahcup: 

Ürkütücü gerçekler ortada: Turistin karbon ayak izi her şeyi ele veriyor.

Batı medyası turistleri “alıştığınız turizm şekli ile dünyayı keşfetmiyorsunuz, bilakis dünyamızı tüketiyoruz “ diye itham ediyor. 

Turizmin her hareketliliğinde, turistin arttığı her adımda sorun var .

Çözüm arayışları Avrupa siyasetinin gündeminin en ön sıralarında yerini uzun bir zaman koruyacak gibi görünüyor:

Batı medyası ve kamuoyu turizm sektörünün operasyonelalışkanlıklarını ve umursamazsızlıklarını masaya yatırdı ve çok sert yargılıyor.

Son bir kaç aydır seçkin ve itibarlı medya gruplarının sektörümüz ile ilgili ağır suçlamaları acil cevaplar, kalıcı sürdürülebilir çözümler gerektiriyor.

Sektörümüzü özellikle şu başlıklar altında suçluyorlar:

Dünyada kontrolsüz turizm akımı Çevreyi sömürüyor, hatta birçok destinasyonda Doğa’yı kalıcı bir şekilde tahrip ediyor.

- sürdürebilir yerel kalkınmayı kısmen engelliyor, eşit ve dengeli paylaşımı önlüyor. Küçük ve orta yerel müteşebbisliği imha ediyor.

- vergi konusunda şeffaf değil, çok ülke adresli şirketlerin vergilendirilmesi sıkıntı arz ediyor.

- kara para aklama oranı en yüksek sektör.

- iç eğitim konusunda yetersiz, 

-TO’lar ve Otelciler destinasyonda sosyal kalkınma projelerine cimri,

- Paylaşım ve şeffaflık fakiri sektör.

Avrupa’da kamuoyunu yönlendiren kadın, moda, spor, aile ve ekonomi dergilerinde ‘kendi kendini suçlama’ ve ‘af çıkarma’ başlıklı 44 yıllık sektör yaşantımda bugüne kadar hiç yaşamadığım sertlikte ve yoğunlukta haberler aniden artmaya başladı.

 

Bazı başlıklar:

“Doğa’ya ve Çevreye hassas insanlar artık seyahat etmeli mi?”

“Benim tatilim yerel sakinlerin fakirliği!”

“Kurvaziyer mi, tren ile az bilinen yerlere  tatil mi? “

“Overtourism olan yerlere değil, undertourism olan az gidilen yerlere gidelim”

En son Almanya’nın uluslararası itibarlı Spiegel dergisi Kurvaziyer gemileri sekiz sayfalık bir haberde yerle bir etti. 

Spiegel, rafinelerin atık ürünü olarak ağır yağ gibi piyasadaki  en pis şey ile çalışan Kruvaziyer gemileri denizlerimizi kirletiliyor” başlıklı haberi  Almanya’yı ayağa kaldırdı .

Hemen arkasından Stiftung Warentest ve Atmosfair: 

“Eğer bir hafta boyunca bir gemideyseniz, tek başınıza 9.000 kilometre araba kullanmış kadar 1.500 kilogram karbondioksit emisyonu üretiyorsunuz, oysa iklim dostu kişi olarak yıllık sadece 2.300 CO2 emisyon hakkınız var, yani bir haftalık kurvaziyer turunda bu hakkınız nerdeyse tüketmiş oluyor ve arta kalan 50 haftada doğaya ve iklime zarar veren birey olarak yaşıyorsunuz” diye insanların kendi tüketimleri hakkında yeni öğrendiği ve ürktüğü gerçekleri yüzlerine vurdu.

Deniz gezginleri, mavi tatilciler  şokta;

Kurvaziyer Turizmcileri zorda. 

Gerçekleri öğrenen doğaya ve çevreye hassas kişiler kurvaziyer gemilerinde çekilmiş fotoğraflarını yırtıyorlar, sosyal medyadan siliyorlar.

Teknoloji/bilim ve araştırma dünyasından acil çözümler talep edilse de elektromotor veya hidro için daha uzun yıllar gerektiği ortada.

Benden uyarması: 

“Doğaya zarar vermeden, diğer kültürleri rahatsız etmeden seyahat edebilir miyim ?” diye milyonların kendi kendilerini sorguladığı toplumsal yeni bir küresel dalga içerisine giriyoruz.

Uluslararası siyaset,

Bankalar,

Borsa,

Fonlar, 

Yerel dinamikler 

Küresel turizm hareketliliğin tüm aktörlerini operasyoneldeğişime destinasyonlar arası sağlıklı müşteri dağılımına/ destinasyonda çevre, eğitim, dengeli paylaşıma zorlayacak.

TO’ların Turist taşıdıkları noktalarda sosyal/kültürel kalkınma ile ilgili projelere  katkı ve destek karneleri yeni kredi ve fonlanlamalarda önemli bir puanlama oluşturacak.

 

 

Turizmde “artistik, kahramanlık, kovboyluk, tuttuğunu koparanlık, benden sonra tufancılık, yakarım, yıkarım, yaparım, ödül alırım “  zihniyeti sona doğru ilerliyor .

‘İmar Affı’ zaten bir Türk buluşu, bizden başka hiç bir medeniyette yok!

Şimdi hazır olun: 

Yakında Holidaycheck ve Tripadvisor’dan da etkili ‘Klimacheck’ geliyor .

Havanız, ikliminiz, suyunuzun puanlaması kataloglarda veonline sitelerinde mecburi olacak. 

Turizmde küresel aydınlanma çağı başlıyor:

Ben söyleyeyim, bana istediğiniz kadar kızın;  “ Eğer oteliniz veya turistik işletmeniz kirli ve bozuk iklim sahasında kayda girerse;  ne o muhteşem yataklarınız, nede restoranlarımızdaki o meşhur mezelerimiz eskisi kadar rağbet görecek.

Etik değerler: iklim, doğa, çevre kriterleri operasyonel işletme ustalığının önüne geçecek. 

Etik destinasyon sınırları içinde paylaşımcı ve koruyucu bir işletme değilsen aydınlanmış hassas müşteri önünde takla bile atsan bile hiç bir caziben olmayacak.

Müşteride sorgulanacak: 

Öyle hoyratça gezmek, “ben ödedim istediğimi alırım, koparırım , yer, içer, atarım , vermeyeni, engel olanı da hemen şikayet ederim” alışkanlığı zaman içersinde turizmin aydınlanma çağında yavaş yavaş azalacak.

Herkes her hareketinin, yediğinin, içtiğinin, gezdiğinin, uçtuğunun, ulaştığının karbon ayak izini bilecek.

Türkiye turizmde küresel aydınlanma çağına büyük, çok büyük ‘büyüme adımları’ ile giriyor.

Türkiye’de büyüme dürtüsü aydınlanma ihtiyacının hep önünde seyretti. 

Hâlbuki Türkiye yeni turizm kalkınma ve gelişme politikasında tüm Türk destinasyonlarında Çevre ve Doğa seferberliği başlatsaydı.

Dünya’ya “Biz türkuaz ülkeyiz: Yeşil ile Mavi’yi barıştırarak, birleştirerek, seviştirerek yarattığımız  tatil mutluluğu diyarı türkuaz cennet için sizi, ailenizi ve dostlarınızı mutlaka aramızda görmek istiyoruz” diye seslenip, inandırıcı bir davet çıkarsaydı, ters algıyı büyük ölçüde kırar ve Türkiye’ye olan sempati hattını genişletirdi. Sektörümüz hem ticari olarak güçlenir, hem de itibar olarak yükselirdi.

Biz ise doğayı koruyanların halen vatan haini olarak adlandırıldığı cehalet mevsimin son günlerindeyiz ülkemizde. 

Bunu geçen ay yine Çanakkale’de Antik İda Dağı’nda birebir yaşadım.

Kaz Dağlarındaki doğa katliamımda; şehitler yurdu kadim Çanakkale topraklarının içme suyunun siyanür karışımı ile düştüğü tehlikeye karşı 3-4 turizmcinin dışında kimse tepki göstermedi, hiç bir turizm sektör kurumu kınama yapacak cesareti kendinde bulamadı.

 

MAKALE YORUMLARI
Sizde Yorum Ekleyin
Hüseyin BARANER
Hüseyin BARANER
Bakış
hbaraner@gmail.com
POPÜLER
SÜPERLİG PUAN DURUMU