Antalya bir eserdir (!)


Antalya’yı 1975 yılından beri tanıyorum.
İlk geldiğimde ben de ihtişamına, doğasına ve tarihine hayran olmuştum.
17 yaşındaydım, yıllarca Türkiye’ye gelmemiştim, Antalya’ya indiğimde buranın ne kadar sevileceğini hemen hissetmiştim.
Muhteşem bir Akdeniz Körfez’i, heybetli çılgın Toroslar, her yer tarih, her yer tiyatro… Perge Aspendos, Termesos, bir tarafta Phaselis ve Demre kentleri denizin içinde yüzyıllardır aşk uykusunda, gün batımında yakamozların doğal dansında Kemer’in şımartıcı güzelliğinin sunduğu doğal Akdeniz akşamları, öbür tarafta ertesi gün sabahın sakinliğinde Side’nin, Alanya’nın kadim tarihinde ısıtılmış sıcacık dost selamın, sımsıcak hoş ve dost muhabbetleri karşılıyordu beni Pamfilya’da…
Önümde uçsuz bucaksız koskocaman yüzlerce kilometreye yayılmış muhteşem Türk Rivierası, tertemiz turkuaz deniz, portakal kokulu meltem, nar bakışlı Antalya selam durmuştu adeta ilk geldiğimde Antalya’ya…
Antalya rüyam böyle başlamıştı.
Türkmenlerin, Yörüklerin ve Girit Türklerinin ve son yüzyılda yerleşen Balkan ve Çerkez göçmenlerin misafirperverliğinde pamuk tarlalarının beyazlığında Rodos çiçekleri ve yaseminlerin süslediği doğa cennetinde dünyanın en çok antik kenti tek vilayette Antalya’da buluşmuş, dünyaya “gelin bizi keşfedin!” diye davetini duyar gibi olmuştum sanki...
O yıllarda benimle Antalya’ya gelenler şaşırıyor, görenler inanamıyor, duyanlar da heyecanlanıyordu.
1979’da getirdiğim bir Alman gazeteci, “Dünyada cennet keşfedildi” diye
Antalya’yı yazmıştı.
Antalya’nın canlı arşivi dostum Hüseyin Çimrin’de benzeri yabancı gazetelerin kupürlerin olduğunu biliyorum.
Bizlerde o zaman Antalya’nın bir avuç genç turizmcisi olarak, “Buralar iyi planlanır ve yapılandırılırsa Antalya’nın bu zenginliği bütün Türkiye’yi geçindirir” diyorduk.
İnanmıştık, “Dünyanın hiçbir yerinde böyle yoğun bir şekilde ve sıklıkta doğa, tarih ve kültür zenginliği yok, olmadı, olmayacak!” derken ellerimizden yıllar hızlıca kayıp/ akıp geçiverdi.
O rüya Antalya gitti, şimdi hepimizin eseri olan Antalya bize miras kaldı.
Ancak Antalya rüyamız devam ediyor.
Herkes Antalya eserini kendine göre farklı yorumluyor.
Kimisi, “Bu şehrin kahramanı benim” derken, diğeri, “Bu şehre ben imzamı attım” diyor, Bir başkası, “Antalya’ya çok katkım oldu, bu kadar yatırım yaptım” derken bazı Jeepciler de Antalya bana çok şey borçlu edası içinde şehirde tur atıyor.
Ama bazıları, “O güzelim Antalya’mı bozdular, her yer taş duvar. Ne denizi ne dağları görebiliyoruz. Balkonumuzdan ne rüzgar esiyor, ne de yağmurun bereketini görebiliyoruz, betona hapsolduk” diyerek hüzünleniyorlar.
Başkaları da, “Dünya kenti olduk, Antalya dünya ile yarışıyor, modern bir kent olduk” diye beğenisini ifade ediyor, oysa kendilerini avutuyorlar.
Bazıları da, “Turistlerin büyük çoğunluğu sadece otele geliyor, Antalya onlar için sadece bir rezervasyon adresi, oğlum, kızım işsiz, buzdolabı boş, bu nasıl dünya kenti?” diye soruyor.
Antalya’nın mutlaka kazandırdıkları, kazananları çok sayıda var ama kaybettikleri/ kaybettirdikleri de az değil.
Doğa, deniz, tarih, kültür ve sanat kaybedenler listesinin ilk sırasında.
Antalya’nın yumuşak gücü eridi gitti.
Bu çarkı artık tersine döndürmeliyiz.
Yerel kalkınmanın tüm güzel, verimli, sağlıklı, sürdürebilir örneklerini Antalya’ya ve tabii diğer kentlerimize de taşımalıyız.
Kentlerimizi AB kalkınma normlarına taşımalıyız. AB vatandaşları ile samimi ve dostane ilişkilerimizi yerelden hızlandırmalıyız.
Doğa, sanat, kültür ürünleri ve yatırımları ile Antalya’yı şimdiden geleceğin piyasalarının taleplerine akort etmeli, ayarlamalıyız.
Dünyada çok güzel ve kazandırıcı, kalkındırıcı örnekler var.
Ben bu son 45 yılda onlarca valiye, belediye başkanına, bakana devamlı, yüksek ses ile kalabalık ortamlarda Antalya’yı bekleyen tehlikeleri söyledim.
Antalya’yı ucuzlatan çalışma, konsept ve kişileri ifşa ettim.
Hepsiyle çok sert tartışarak dostluklar kurdum.
Şimdi yine söyleyeceğim, fikirlerimi ve önerilerimi başta Büyükşehir Belediye Başkanı dostum Muhittin Böcek olmak üzere bütün seçilmiş başkanlara aktaracağım.
Zaman ‘akıllı şehirler’ değil, ‘zaman akıllı şehirliler’ vakti.
Kalkınma yoksa büyüme çöplüktür…
Şimdilik bu kadar…

MAKALE YORUMLARI
Sizde Yorum Ekleyin
Hüseyin BARANER
Hüseyin BARANER
Bakış
hbaraner@gmail.com
POPÜLER
SÜPERLİG PUAN DURUMU