İmar planları ‘iklim’e uygun yapılmalı

Doç. Dr. Nihat Dipova, yerel yönetimlerin iklim değişikliğine yönelik, farkındalık, afete hazırlık ve planlama konularında katkı koyması gerektiğini belirterek, “Özellikle imar çalışmalarında özel hassasiyet gösterilmeli. Yerel yönetimler imar planlarında daha fazla yapılaşmamış boş alan bırakmalı, yapı yoğunluğunu düşük tutmalı, yolları geniş planlamalı ki olası bir afet durumunda can kaybı az olsun, acil müdehale kolay olsun” dedi
Akdeniz Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nihat Dipova, iklim değişikliklerini bir değişim olarak algılamak ve farkındalığı artırmak gerektiğini söyledi. Değişim doğru algılanırsa, bu değişime karşı tedbirler almanın ve hazırlıklar yapmanın da mümkün olacağını söyleyen Dipova, “Bu konu çok disiplinli bir konu olduğundan farklı uzmanlık alanlarından katılımın sağlandığı çalışma grupları vakit geçirmeden çalışmalara başlamalı. İlk iş farkındalığın artırılması olacaktır” şeklinde konuştu.
‘Doğaya uyumlu olmak zorundayız’
Doç. Dr. Dipova, son 9 yılın en yağışlı yılının 2018 olduğunu ve Antalya için rekor yılı olduğunu belirterek, Kemer’in Ovacık Köyü’nde ölçülen 490.8 mm ile günlük maksimum yağış rekoru kırılmıştır” dedi. Dünya’nın ısındığını ve bunun sebeplerinden birinin Dünya’nın evrimi, yani jeoloji olduğunu açıklayan Dipova, “Kısa vade iniş çıkışlar haricinde son 18 bin yıldır Dünya’daki ısınmanın devam ettiği biliniyor. Milyonlarca yıllık jeolojik tarihte de döngüler halinde ısınma-soğuma süreçleri yaşanmış. Bu konuda insanların elinden gelecek birşey yok. Bizlerin yaşadığı dönem jeolojik tarih içinde çok küçük bir nokta. Değişimin farkında olup, doğayı kendimize uydurma arayışına girmek yerine, kendimizi doğaya uyumlu hale getirmek zorundayız” sözlerini söyledi.
İlk iş farkındalığı arttırmak
Bazı bilimsel çalışmaların, insan kaynaklı (özellikle endüstriyel) ısı salınımının küresel ısınmaya katkı yaptığını ortaya koyduğunu söyleyen Dipova, “Vahşi sanayileşme, aşırı tüketim nedenleriyle enerji ihtiyacı katlanarak arttı. Enerji üretiminde kullanılan fosil yakıtların yakılması sonucu ise hem dünya ısındı hem de atmosfere zararlı gazlar salındı. Acilen tüketimi azaltmak, temiz enerji seçeneklerine yönelmek gerekiyor” dedi. Antalya ölçeğinde konuya bakıldığında farkındalık, afete hazırlık ve planlama konularında çalışmalar yapılması gerektiğini söyleyen Dipova, “Bu konu çok disiplinli bir konu olduğundan farklı uzmanlık alanlarından katılımın sağlandığı çalışma grupları vakit geçirmeden çalışmalara başlamalı. İlk iş farkındalığın artırılması olacaktır” şeklinde konuştu.
Batı çöküyor, doğu yükseliyor
Antalya’nın kıyılarının bozulması konusunda istisnai bir konumda bulunduğunu belirten Dipova, “Antalya Büyük Liman’da Harita Genel Komutanlığı tarafından 18 yıl boyunca yapılan deniz seviyesi ölçümleri çok enteresan sonuçlar verdi. Yılda ortamala 7,5 mm gibi çok yüksek bir hızla deniz yükseliyor. Antalya'daki deniz seviyesi yükselmesinin, okyanuslardaki ortalama 3,5 mm olan yükselmenin neden bu kadar üzerinde olduğu uzun süre anlaşılamadı. Bu konudaki benim yorumum, buzulların erimesi nedeniyle oluşan deniz seviyesi yükselmesiyle birlikte karanın da çöküyor olması. Limanın bulunduğu Boğaçay Ovası aslında Teke Yarımadası'nın doğu sınırında. Jeologların ve arkeologların çok iyi bildiği gibi Teke Yarımadası uzun jeolojik dönemlerden beri çöküyor. Arkeolojik dönemlerde de bunun izleri ortaya çıkmış. Bazı tarihi kentler, örneğin Kekova, günümüzde deniz seviyesinin altındadır ve bu tüm yarımada boyunca gözlenir. Lokal hadiseler değildir. Bu bağlamda Antalya'nın batısında deniz seviyesi yükselmesi ve kara çökmesi süperpoze oluyor, üst üste çakışıyor. Antalya'nın Doğu kesiminde ise durum terse dönüyor. Doğuda kara yükseliyor. Yani deniz seviyesi yükselmesinin etkileri tüm Antalya'da aynı olmayacak. Hangi alanların en çok etki altında kalacağı ayrıntılı çalışmalar sonucunda ortaya çıkacaktır” sözlerini ifade etti.
Falezlerde kaymalar devam edebilir
Artan yağışlar nedeniyle falezlerde de daha fazla kaya düşmesi ve kaymalar görülebileceğini öngören Dipova, “Çünkü falezleri oluşturan tufa kayacı gözenekli olup, kuru iken mukavemeti kendi yükünü taşımaya yeterlidir. Oysa uzun süreli yağmurlardan sonra, kaya gözenekleri suya doymakta, ağırlığı artmakta, buna mukabil mukavemeti de düşmektedir. Geçmişteki falez kaymaları, büyük ölçekli kaya düşmeleri hep uzun süreli yağışların sonuna denk gelmektedir. Falezlerdeki bazı yapılar bilimsel ölçütlere aykırı olarak kıyıya aşırı yakın inşa edilmiştir. Bu durumda gelecekte doğal sürecin sahip olduğu tehlikeler insana karşı risk halini alabilecektir. Turizm nedeniyle kentsel imar alanlarımız sahiller doğru taşınıyor. Oysa meteorolojik afetlerin en yoğun gözlendiği kesimler kıyı kesimleri. Bu konuda önce farkındalık, sonrasında ise tedbire dönük çalışmalar gerekiyor” dedi.
‘Yeni imar anlayışına ihtiyacımız var’
Yerel yönetimlerin iklim değişikliğine yönelik, farkındalık, afete hazırlık ve planlama konularında katkı koyması gerektiğini aktaran Doç. Dr. Dipova, “Özellikle imar çalışmalarında özel hassasiyet gösterilmeli. Yerel yönetimler imar planlarında daha fazla yapılaşmamış boş alan bırakmalı, yapı yoğunluğunu düşük tutmalı, yolları geniş planlamalı ki olası bir afet durumunda can kaybı az olsun, acil müdehale kolay olsun. Bizim kentleşme anlayışımız maalesef birçok açıdan sıkıntılıdır. Dar yollar trafik ve park sorunları yaratmakla birlikte bir afet durumunda, acil müdehale, tahliye gibi işlemleri zorlaştıracak, kimi zaman imkansız hale getirecektir. Kent planları hazırlanırken afet toplanma yeri adı altında bölgeler tanımlanmamaktadır. Yeşil alanlar ise ya toplam imar alanına yüzde olarak az tutulmakta veya küçük alanların toplamı şeklinde tanımlanmaktadır. Kimi zaman da imar revizyonları ile işlevini değiştirebilmektedir. Afet riski altında olan alanlar için yeni bir imar anlayışına ihtiyacımız var. Geniş yollar, geniş yeşil alanlar bu konuda acil olarak gerçekleştirilmesi gereken çözümler olacaktır” dedi.
‘Kabahatin çoğu insanların’
Bir konuyu üzerine basarak vurgulamak istediğini belirten Dipova, felaket duyuruculuğu ve alarmizm farkındalığa fayda yerine zarar sağlayacağını söyleyerek, “Çözümü kendimizde aramak yerine, çözümsüz bir felakete karşı insanlığı çaresiz hissettirebilir. Kimi zaman da gerçek gerekçeyi gizleyebilir. Örneğin Antalya'da son dönemdeki atmosferik olayların benzerleri 70 yıl önce yaşanmış olabilirdi. Ancak bu olay, boş arazide ve düşük nüfus yoğunluğunda muhtemelen bu denli hissedilmemiş olurdu. Yanlış kentleşme gibi sorumluluğu tamamen bazı insanlarda olan bir hatayı perdeleyip, tüm kusuru iklim değişimine yükleyerek halk birşey kazanmaz, hatanın sorumluları gizlenmiş olur sadece. Bir diğer afetten örnek vereyim "deprem öldürmez depreme dayanıksız yapı öldürür." Atmosferik afetlere hazırlıksız kentleriniz varsa, taşkın önleme projesi adıyla yaptığınız çalışmalar taşkını önlemeyip yaratıyorsa, kıyı erozyonuna sebep olacak mühendislik uygulamaları yapmışsanız, akarsuların taşkın yataklarını imara açmışsanız, yollarınız dar ise, yağmur suyunu drene edecek yapıları doğru projelendirip doğru inşa edememişseniz, sosyal donatı alanlarınızı önce imara açıp sonra satmışsanız vb. Kabahat insanların. İklim ne yapsın? Söylemeye de dilim varmıyor ama, kabahatin çoğu insanların” açıklamasını yaptı. DİLAN ERAY